Sayfalar

Hırs

Geçen hafta Berlin ve Prag'a gezi amaçlı kısa bir yolculuk yaptım. Bu yolculuk sırasında pekçok şey arasında iki tane de milongaya- tango gecesi- gitmeyi başardım. Tangonun milletler arası bir dil olduğunu; ve gittiğiniz bütün ülkelerde tek bir kelime konuşmadan çok iyi anlaşabileceğiniz insanlarla tanışabileceğiniz tek yerin dans pisti olduğunu söylerler. Ben de bu arayışla daldım milonga salonlarına.
Prag'da ilk milongama gittim. Prag anladığım kadarıyla tango açısından çok zengin bir şehir değil. Yine de yaklaşık her gece gidebileceğim bir milonga gözüküyordu internette. Miongada ilk dikkatimi çeken yaş ortalamasının İstanbul'a oranla çok daha yüksek olmasıydı. Bu hoşuma gitti. Otuzbeş yaş üstü kadınları da dansa kaldırıyorlardı! Bizim milongalarımızda erkekler "kızların" danslarının yanında başka birçok şeyiyle ilgilendiğinden, cinsel olarak çekici gelmeyen bir kadınla genelde pek dans edemiyorlar. Sonra başka dikkatmi çeken şey ise milongaya gelen herkesin herkes ile- acemi tecrübeli- dans ettiğini görmek oldu. Bu gerçekten milonganın havasını canlandırıyor. Galiba bunu başarabilmemnin sırrı tek bir partnere yapışıp kalmamak ve herkes ile 3-4 dans sonra vedalaşmayı bilmekten geliyor. Bütün bu saydıklarımın yanında beni çekiştirerek dans ettiren, müziği kaçıran ve postürü bozuk olan bir sürü insanla da dans ettim. Hatta çok rahat diyebilirim ki gittiğim milongadaki dans seviyesi İstanbul'daki milongalara kıyasla çok düşüktü. Yine de hiçbir erkeğin kokmaması, rahatsız edici salırmaması ve pistte tekme yememek güzeldi.
Daha sonra Berlin'de- ki berlin Buenos Aires'den sonraki en önemli tango şehri olarak kabul edliyormuş- de bir milongaya gittim. Gittiğim milonga salı günü olduğu için çok büyük bir milonga değilmiş ama yeterince kalabalıktı. Hele Prag ile karşılaştırdığımda. Berlin'deki milongadaki yaş ortalaması Prag'dakinden de yüksekti! Bir sürü kilolu, yaşlı kadın dansa kaldırılıyordı! Bu Türkiye milongalarında söz konusu bile değildir. Bir kere milongaya getirdiğimi bi arkadaşım bana , "Kezban buradaki bütün kızların vücütları çok güzel", demişti. Ben de ona: "tabi öyle bu pistte doğal seleksyon var, fıstık gibi olmayanlar dansa kaldırılmadıkları için zamanla eleniyorlar" demiştim. Gerçekten de Türkiye'deki milongalardaki tek düzelikten eser yok Berlin'de. Her çeşit dans eden, her yaştan her kesimden insan var. Kimsenin hiçbir iddası yok ve herkes yüzünde rahat bir ifade ile dansın tadını çıkartıyor. Çok tatlı insanlar ile dans ettim. Çoğu benim Türk olduğumu duyunca şaşırdı ve sonra Türkçe bildikleri kelimleri söylediler. Malum Berlin'de bir milyon Türk oturuyor. Ama asıl hoşuma giden beni bir kadının dansa kaldırması oldu! Bizde bütün erkeklerin "kem gözler" ile baktıkları kadın kadına dans etme bu milongada mütiş bir hoşgörü ile karşılanıyordu. Üstelik kadın sayısı erkek sayısına eşit olmasına ramen. Yani Berlinliler milongalara eğlenmeye geliyorlardı, sadece eğlenmeye. Berlin'deki milongada erkeklerin hiçbirinin kötü kokmaması, terli gömlekle dans etmemesi, rahatsız edici davranışta bulunmaması da cabası. Hiçbir erkek bana adım öğretmeye çalışmadı ve uyumsuzluk çıktığında beni suçlamadı. Bunlar gerçekten çok hoş ayrıntılar. İnsanın milongada tadını kaçıracak hiçbirşey yaşamamsı mütiş bir tecrübeymiş.
İstanbul'da insanlar bu kadar güzel dans etmelerine ramen milongalarda ortam niye bu kadar kötü diye düşündüm. Galiba şu sonuca vardım: Türkiye'de insanlar sevgiye değil hırs ile dans ediyorlar. Pistte çevreye birşeyler kanıtlamak ve çevredeki insanların ne diyeceğini düşünerek dans ediyorlar. Türk erkeklerinin arasındaki rakabet, kızların arasındaki sinsi rakebet, kompleskler, vücütları ile barışık olamayan ve karşı cinsle sağlıklı ilişki kuramıyan insanlar tango yapınca İstanbul milongalarındaki atmosfer oluşabiliyor. Ben umutla daha fazla tango yapılan bir şehirde bütün bu problemlerin aşılabileceğine de inanıyorum. Tabi burada eğitmenlere ve milonga sahiplerine de büyük bir sorumluluk düşüyor. Öğrencilerine biraz daha milonga adabı öğretmek - bizim kültürümüzden gerçekten uzak olduğu için- bence önemli: milongalarda sık sık partner değiştirmek, tecrübeli tecrübesiz yaşlı genç güzel çirkin herkesle dans edebilmek, tangonun gösteri dansı olmadıgını sosyal bir dans olduğunu vurgulamak vs.
Bütün bu yazdıklarım blogumda bulunan diğer yazılar ile "kel alaka" imiş gibi gözükebilir. Ama İstanbul'daki görsel sanatlar ortamı ile tango ortamı arasında çok da büyük bir fark göremiyorum. İkisinde de hakim olan prensip: "Ne yaptığın değil, nasıl sunduğun önemli". Yapılan işlerin hangi motivasyon ile yapıldığı elbette işlerlin kendisine de yansıyacaktır. Tango yapan insanların hangi amaçla tango yaptığı milonganın ortamını, sanatçıların üretme amacı ise sanat ortamını etkileceyektir. İnsanların sevgi ve heyecan ile değil de başarı ve para hırsı ile sanata yaklaşmaları çok üzücü. Elbette para önemlidir, şarttır ama herşey değildir. Hele sanat üretirken bizi tetikleyen ana unsur olmamalıdır.